Büyükşehirlerde artık bayramların kendine özel olan anlamı kaybolmaya, sıla-i rahim özelliği unutulmaya yüz tuttu. Bayramlar yıllık izine ilave edilen tatil imkanları olarak görülmeye başlandı.
Biz ailecek her bayramı köyde akrabalarımızla birlikte geçirmeyi tercih ediyoruz. Çocukların da buna hiç itirazı yok, çünkü İstanbul'da göremediğimiz birçok gelenek köyde hala canlılığını muhafaza ediyor. Bayram namazı çıkışında bütün köylüler yaş sırasına göre diziliyor ve en yaşlıdan el öpülmeye başlanıyor. Bu şekilde dargınlar dahil bütün köy bayramlaşmış oluyor.
Bayram sabahı sisli puslu başladı. Gece ile gündüzün ısı farkından dolayı genelde sabahları bu manzara ile uyanıyoruz.
Bayram kahvaltısını yaptıktan sonra vakit geçirmeden bütün köylüleri ziyaret etmeye çalışıyoruz. Özellikle yalnız yaşayan yaşlıların bayramını kutlamak Enes ile Merve için özel bir anlam ifade ediyor. Çocukların şimdiden bu kültüre sahip olarak yetişmesi, köy ortamını ve köy kültürünü kanıksayıp yabancılık duymamaları benim açımdan sevindirici bir olay. Gerçek adını bilmiyoruz ama Enes ile Merve'nin Hakim teyzesi. Çok konuşkan ve çok nüktedan birisi. Onunla muhabbet edip karnın ağrıyıncaya kadar gülmemek mümkün değil. Anlattığı bir olaya hala gülüp duruyoruz aramızda.
Eski hurdalar arasında Enesin dikkatini çeken bir araç. Bu bir Çıkrık parçası. Tabi çıkrık deyince Enes için hiçbir anlam ifade etmiyor. Topu topu 25-30 yıl öncesine kadar tarlalarda pamuk ekilirdi. İnsanlar çırıkta eğirdikleri pamuk ipliğinden dokudukları kumaşlarla giyinirlerdi.
Bayram gezmesine çıkmış çocuklar. Sağdakiler İstanbuldan gelmiş. En sol ortadaki köyde yaşıyor.
Asiye teyze, ben çocukken de böyle yaşlı birisiydi. Onlar mı zamanı durdurdu biz mi hızlı yaşlandık hiç anlayamadım. Yalnızca yürürken elindeki deyneklere yaslanma ihtiyacı hissetmiyordu.
Ev ziyaretlerinin değişmez geleneği, bayram sofrası.
Siz ne derseniz deyin, ne kadar yemek istemediğinizi söylerseniz söyleyin, yer sofrası hemen kuruluyor. Acı tatlı Allah ne verdiyse, tadına bak deniliyor. Hastayım, şekerim var, kolesterolüm yükseldi gibi mazeretler yok.
Son ziyaretlerde siz yiyin, ben resim çekeceğim mazeretine sığınarak yemeklerden baya bir kaytardım. Bunu bulduğum iyi oldu, iki lokma alıp hemen ben bir fotoğraf çekeyim diye kalkıyorum sofradan.
Saldım çayıra mevlam kayıra arıcılığımız. Bayramın ikinci günü katları alma imkanım oldu.
Eski köy evleri, artık birer birer yok oluyor. Ahşap iskelet üzerine kerpiçten yapılıyorlardı. Fakat artık bu şekilde ev yapabilen, bu tür eski evleri tamir edebilen usta hiç kalmadı.
Çok eski evlerin avlu giriş kapıları bu şekilde. Sol taraftaki boşluk genelde misafir gelenlerin hayvanlarını bağlamak için kullanılırdı.
Eski evler genelde iki katlı oluyor. Alt katta yer evi denilen ve kışın oturulan duvarları oldukça kalın bir oda bulunuyor. İlk kapı evin girişi, ikinci kapı ise ahır girişi.
Üst kata ahşah merdivenlerden çıkılıyor. Hayat denilen geniş bir koridor bütün eski evlerde bulunuyor. Özellikle yazın kalabalık misafir geldiğinde bu hayatlar en güzel sohbet mekanıydı.
İkinci kata çıkılan ahşap merdiven. Tabi o da çağın özelliklerine mağlup düşmüş, eski kilimler kaldırılmış yerine halıfleks serilmiş.
Bayramın üçüncü günü akşamı komşu bir köye nişan törenine gittik. Köy meydanında gezinirken bir evin duvarlarında kullanılan taşlar dikkatimi çekti. Yukarıdaki taş bahçe girişinde yer döşemesi olarak kullanılmış. Üzerindeki yazılara bakılınca Bizans döneminden kaldığı anlaşılıyor.
Bu sütun da yine duvar inşaatında kullanılmış. Muhtemelen arkeolojik değeri yüksek eserler ama ne yetkililer olayın farkında ne de köylüler bu taşların değerinin bilincinde. İçinde define var mıdır diye kırılmadıkları ve duvar inşaatında kullanılıp bir şekilde muhafaza altına alınmış olmaları da bir şans.