23 Nisan 2008 Çarşamba

Bir Geçmiş Zaman Olur ki, Hayali Cihan Değer...

İnsan 20'li yaşlarda zamanın su gibi akıp geçeceğini, bir gün yaşlılar kervanına katılacağını hiç düşünmez. Ama yaş 35 yolun yarısı olunca, etraftaki yaşlılar daha bir dikkat çekmeye, bir gün gelecek biz de böyle olacağız düşüncesi beyinde yer etmeye başlar.

Büyük şehir yaşam konforu açısından güzel imkanlar sunsa da, bana hep yaşlılar için en son yaşanacak yer gibi gelir. Oturduğum sitenin bahçesinde akşama kadar bir bankta oturan, başka hiç bir işi olmayan, hayattan kopmuş yaşlı insanları görünce, inşallah Allah sağlık verir ben böyle olmam diye dua ederim.

Arıcı Adem Erdemin amcası Recep Erdem büyükşehirde bu çarkı kırabilmiş, yaşamdan ve üretmekten kopmamış şanslı yaşlılardan. Recep amca eski zenaatkarlardan. Marangozluk, mobilyacılık yanında kendi aletlerini üretebilecek kadar da metal mekanik işlerinden anlayan eski ustalardan.

Dükkanına gittiğimizde bastonuna dayanmış, yatar daire testerede çalışıyordu. Kahvehane alışkanlığı olmayan Recep amca ilerleyen yaşına, bastonsuz ayakta duramayışına rağmen hergün dükkanında el emeği göz nuru eserlerini üretmeye devam ediyor.

Deveboynu bastonu Adem Erdem kendi için sipariş vermiş. Bir gün yaşlandığında kullanmak için. Ön taraftaki ayaklı sehpa Kur'an-ı Kerim rahlesi amacıyla yapılmış. Ben ilk defa böyle ayaklı rahle gördüm.

Tarihin tozlu sayfalarından çıkıp gelmiş bir sürü alet. Dükkan sanki bir müze gibi, 40 yıllık aletler hala ilk günkü gibi çalışıyor.

Aşağıdaki alet testere bileylemek içinmiş. Şimdilerde pek kullanılmasa da, işlerin çok yoğun olduğu dönemlerde olmazsa olmaz aletlerdenmiş. İmalatını da Recep Amca kendisi yapmış.



Torunlar için yapılmış güzel oyuncaklar.

Bu merdivenin metal menteşeler tamamen el yapımı, Recep amcanın kendi imalatı.

Bu da merdiven trabzan başı için yapılmış güzel bir eser. İlk hali yukarda, torna ile işlendikten sonra aşağıdaki şekli alıyor.

Yaşlandığımızda biz de böyle üretken olmak ve hayattan kopmamak için dua ediyor, Recep Amcaya uzun ve sağlıklı bir ömür diliyoruz.

20 Nisan 2008 Pazar

Magazin Medya Güzeli

Eskişehir'deki DAĞ GÜZELİ, Çatalca'daki BAĞ GÜZELİ'nden sonra İstanbul'daki MAGAZİN MEDYA GÜZELİ de huzurlarınızda.

Geçtiğimiz dönem yaptığımız İstanbul buluşmasında, medyacı arıcıların ilgi odağı olan kütük kovanı, bloglarımızı takip edenler hatırlar.

Cumartesi günü yeni halini çekebilir miyiz ricası üzerine, Mustafa Kabaoğlu abimiz kovanın kapağını açmakta oldukça zorlandı. Çünkü arılar kapağa kadar dalak indirmişler. Ben bu tür büyük kovanların arı ile nasıl dolabileceğini hep merak ediyordum, gözümle görünce bu merak geçmiş oldu. Hay maşallah.

Bu performansından dolayı bu kovan yılın MAGAZİN MEDYA GÜZELİ ünvanını almayı fazlasıyla hakediyor. Şimdilerde dört gözle oğul çıkarması bekleniyor. İnşallah oğul çıkarma anında arılıkta oluruz ve çekim yapma şansımız olur.

En Yeni Yerime Taşındım

Geçen haftalarda orman içinde arımızı taşıdığımız yerde 6 arıdan 2 kovanım çalınınca, benim de epey bir canım sıkılmıştı. Acaba yine çalınır mı diye içim rahat etmediği için, arıları Cumartesi günü benim evime yakın bir yerde arıcılık yapan bir grup arıcının yanına getirdim.

Kazasız belasız yeni yerimize yerleştik, gece olmasına rağmen kapaklar açılınca arılar hemen savunma pozisyonu aldı. Sağ taraftaki sarı kovan Murat Döner arkadaşımız tarafından çalınan kovan yerine hediye edildi.

Sabah ilk işimiz arıların genel durumuna bakmak oldu. Bu arada Murat Döner'in verdiği arının kovanı yenilendi. Yenileme esnasında bir sürü kapalı meme görüldüğü için acele olarak bölme işlemi yapıldı.

Sıranın önündeki sırada boş bir yere kovan konularak bölme yapıldı. Fakat burada film kopmuş oldu. Çünkü arılar henüz yerlerine alışmamışlardı bu yüzden aniden saldırmaya başladılar.

Bu resim bizim arıları taşımamızdan 1 gün önce çekildi. Arıcı İbrahim abi, maske giymeden arılarına rahat rahat bakım yapıyor.

Ertesi gün biz yeni taşınmış arıyı bölünce ortaya çıkan manzara. Bütün arıcılar 4-5 saatliğine maske ile gezmek, oturmak ve çay içmek zorunda kaldı.

12 Nisan 2008 Cumartesi

Evet Halil Bilen, Arı Çaldırmanın Duygusu Kötüymüş

Geçen sene Halil Bilen'in başına gelen arı çalınma olayı, bugün de benim başıma geldi. Arıların yerini düzenleme, sıkışanlara çerçeve verme amacıyla erkenden kalktım, arılığın yolunu tuttum.

Fakat gittiğimde beni kötü bir sürpriz bekliyordu, 2 tane arı yerinde yoktu. Benim arılar sıranın sonundaydı, birileri 2 tanesini alıp gitmiş. 6 arıdan geriye 4 tane kalmış oldu. Kovanların üzerinde olduğu meyve sandıklarını da ormana atmışlar. Sıradan arı eksildiği anlaşılmasın diye heralde :)


Giden gitmiş yapacak bişey yok, hayat bize en önemli şeyin önce sağlık olduğunu iyi öğretti. Bu konuda acı tecrübeler yaşadık. Fakat çalınma olayında kötü olan duygu, arının çalınmasından daha çok, acaba tekrar eder mi sorusu. Böylece Halil Bilen'in geçen sene yaşamış olduğu duyguyu ben de hissetmiş oldum.

Ortamdan bir an önce uzaklaşmak duygusuysa, diğer arıcı arkadaşları ziyaret ettim. Mustafa Kabaoğlu yeni yerinde, yeni aldığı arılarla yoğun bir uğraşı içindeydi.

İstanbul ziyaretinde epey medyatik olan kütük kovanı bir çok arkadaş hatırlar. Onun da yeni yere taşınması gerekti. Bu tür kovanları taşımak da oldukça pratikmiş, kat sabitleme, kapak çakma gibi hazırlıklara gerek yok. Delikler gazete kağıdıyla tıkandı mı işlem tamam.

Arının çıkabileceği bütün delikler kontrol edilerek kapatılıyor, bu konu önemli çünkü aynı minibüste seyahat edeceğiz. :)

Arıcılık elbirliği ile çalışmayı gerektiriyor. Tek başına çalışan arıcının işi çok zor, iyi ekip arkadaşları her zaman bulunmaz nimet.

Ve kazasız belasız kütük kovan yeni yerinde. Arıcı medyacıları çekime bekliyoruz :)

6 Nisan 2008 Pazar

Nihayet yeni yerimize taşınabildik

Benim arılar İstanbul'da değerli arı dostlarından Murat Döner arkadaşımızın arılığında. Şu anda 6 arım var. Yerimiz dere içinde ormanın kenarında bir bahçedeydi. Konum itibariyle güzel olmasına rağmen, erken ilkbaharda soğuk olması dolayısıyla arı geç gelişiyordu. O yüzden daha tepe ve güneş gören bir yere çıkarma ihtiyacı hissettik.


Yeni yerimiz fatih ormanlarında yangın şeridinin kıyısında, geçtiğimiz yıllarda yanmış olduğu için büyük ağaçların bulunmadığı bir alanda. Geçtiğimiz haftalarda arıları koyabileceğimiz yer açmak için epey bir çalıştık. Tabi en çok Murat Döner çalıştı. :)

Arka taraf çalılık olduğu için yola yakın bölümde yer açmak daha kolayımıza geldi.
Arıları taşıma işleminde ciddi bürokratik problemler çıktı. Orman idaresi bir arıcının alma ihtimali olan bütün belgelerin alınmasını istedi. Tarım İlçeden Arıcılık İşletme Belgesi, Bal Üretici Ruhsatı, Arıcılar Birliğinden Üyelik Belgesi. En son da Ziraat Odasından çiftçilik belgesi. İlk belgeler zaten olduğu için problem oluşturmadı. Fakat Ziraat Odasından istenen çiftçilik belgesini almak için gerekli olan Muhtar onayı konusunda sıkıntı çıktı. Arılara en yakın yer olan Maslak Mahallesi Muhtarı, "Ben köy muhtarı değilim mahalle muhtarıyım, böyle bir belgeyi imzalamaya yetkim yok" dedi. Daha sonra yetkisinin olduğunu ispatlayınca, bu sefer de arıların olduğu yer Ayazağa sınırlarında oranın muhtarının mühürlemesi lazım dedi.
Ayazağa'da hayır benim sınırlarım dışında deyince, ortalık karıştı. Bu süreçte arılar yaklaşık 10 gün kapakları çakılı bekledi. En son bürokratik çözümler ülkemizde nasıl çözülüyorsa öyle çözdük, muhtarın etkili bir hemşerisine müracaat ettik :)

Arılar yeni yerlerini benimsediler, fakat havaların yağışlı olması nedeniyle henüz yoğun bir çalışma yapamadılar.


Yer uzunlamasına geniş olduğu için tek sıra halinde dizildi. Arılık genişletilmek istenildikçe, arkadaki çalılı bölümden ağaçlara zarar vermeden yer açılacak. Çalı açma faaliyeti küçük çam fidanlarının da ortaya çıkmasına vesile oldu. Bu sayede daha çabuk büyüyeceklerini düşünüyoruz.

Benim arılar sıranın en başındaki 6 kovan. Yakından çekim yapmadım, kovanları yenileyince çekeceğim :). Kovanlar gece konulduğu için ve önceden yerleşim planı yapılmadığı için benim arıların önü biraz kapalı kalmış. Arka taraftan 5 metre geriye yer açtım ve zamanla oraya doğru çekeceğim.

Bu da arılığımızın arka tarafı, genişleme ihtiyacı hissettikçe bu bölümden yer açacağız. Yangın sonrası buraya çam fidanları dikilmiş ama çalılar baskın çıktığı için fidanlar boylanamamış. Çalıları kestikçe o fidanlar da ortaya çıkacak.

3 Nisan 2008 Perşembe

Pınarhisar'da Güzel Bir Haftasonu

Geçtiğimiz haftasonu yaptığımız gezinin son durağı Pınarhisar oldu.


Pınarhisar'a vardığımızda arıcı dostlarımızı bizi beklerken bulduk.

İnternetten tanışıp, daha sonra gerçek dünyada da tanıştığımız arıcı dostlarla çok çabuk kaynaşıyoruz. Bu bana çok enteresan geliyor, bu duyguyu defalarca yaşadık. Herkes sanki uzun süredir görüşmediğimiz yakın dostlarımız gibi.

Trakya'da her arılıkta görmeye alışkın olduğumuz sepet kovanların minyatürü. Masa süsü olarak yapılmış.

Türk arıcıların arılıkları genelde bitişik nizam yerleşim oluyor. Fakat Pınarhisar'da gördüğümüz bu arılık çok farklı. Arıcılık kitaplarında yazılan ideal arı yerleşimi şeklinde düzenlenmiş.Yağmacılığı ve kovan şaşırmayı engellemek için, kovan ve sıra aralıkları geniş bırakılmış.

Ön sırada yer alan sepet kovanlar dahil arılıkta herşey dört dörtlük, insanın gözüne hoş gelen bir düzen içinde.

Yağmura karşı koruma altına alınmış sepet kovanlarda da aynı düzeni görüyoruz. Hiçbirşey derme çatma değil, emek verilmiş özen gösterilmiş.

Farklı bir kovan tipi. Literatürde dağ tipi denilen kovanlara benziyor. Fakat girişi yandan.

Hava oldukça soğuk bu yüzden kovan açılmadı, hep birlikte arılıkta gezdik.

Arıcılık kitaplarında sıkça gördüğümüz, ama çoğu arıcıda bulunmayan mum eritme cezvesi. Cezve iki katlı alt bölüme su konuyor böylece balmunun yanması önlenmiş oluyor.

Trakya rüzgarlı bir yer mi, yoksa ben her gittiğimde rüzgarlı anına mı denkgeldim bilmiyorum. Eğer tahta yerine örtü bezi kullanılıyorsa, kovan açmak ve kapamak oldukça sıkıntılı oluyor. Resimde bu problem için geliştirilmiş yöntem görülüyor. Örtübezine ve kovana Cırt Fermuar denilen malzeme yapıştırılmış.

Bu da eski bir demirci ustasının elinden çıkmışa benzeyen farklı bir eldemiri.

Güneş batmadan bir hatıra fotoğrafı çektirilmeli.


Eskilerin "gönül sohbet ister kahve bahane" diye bir sözü var. Pınarhisarda'da eskilerin sohbet kültürünün devam ettiğini görmek çok güzel. Bu insanları birbirine kaynaştıran ve dostlukları perçinleyen bir alışkanlık.
Her ne kadar ben malum sebepten dolayı anlatılanların çoğunu anlayamasam da, insanların yüzündeki ifade bile paylaşılan duyguyu anlatmaya yetiyor.

2 Nisan 2008 Çarşamba

İkinci Durağımız Vize: Trakyalı Şenol'u Ziyaret

Haftasonu doktorumuzun Marmara Ereğlisi'ndeki arılarına baktıktan sonra ikinci durağımız Vize oldu. Vize'de sanal alemde ilk tanıştığımız arı dostlarından Şenol arkadaşımızı ziyaret ettik.

İsmini söyledi ama ben anlayamadım. Babasının kızı diyelim.

Şenol'un arılık derli toplu, kovanlar sehpalara konmuş, kovan sıraları arasında yeterli mesafe bırakılmış, kovan girişleri şaşırmaya karşı farklı renklerde boyanmış.

19 çerçeveli 2 girişli kovan ilgimizi çekti. Bölmelerdeki arının gücüne göre bölme tahtasının yeri değiştiriliyor.



Karadenizli arıcıların vazgeçilmezi kütük kovansa, Trakyalıların da sepet kovan. Trakya'daki hemen her arılıkta sepet kovanlara rastlıyoruz.

Ben geçtiğimiz yıllarda sepet kovanları sadece fotoğraflarda gördüğüm için, 2 katmanlı bir yapısı olduğunu bilmiyordum. Dışı çamurla sıvanmış kovanın üstünde ikinci bir koruyucu katman var. Koruyucu katman naturel olanlarda otlardan, yapay olanlarda ise poşet naylon türü şeyler sarılarak yapılıyor.

Şenol doktorumuza alacağımız arıyı göstermek için kovanı kaldırarak içini göstermek istedi. Manzara niyeyse takke düştü kel göründü deyimini aklıma getirdi.

Bu da bal piyasasının efsanelerinden karakovan balının imalathane görüntüsü :)